Türkiye'nin Avrupa Birliğine girme süreci çok daha öncelere kadar dayanmaktadır. 18. yüzyıl başlarında Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesiyle birlikte Avrupalılar Osmanlı'nın "Denge Politikası" gereği yanlarında yer almasını istiyor.
Cumhuriyet kurulduktan sonra 2015 yılına kadar olan dönemi genel bir şekilde özetlemek gerekirse AB'ye girmek için bir çok alanda Avrupa Birliği sistemine benzeme kuralı için adımlar atılıyor. Bu dönemden sonra farklı bir sürece doğru ilerliyoruz. Türkiye, demokratik olarak AB'nin istediği gibi ilerlememeye başlıyor. Darbe girişimi sonrası süreçte artık kendi kararlarını almak isteyen bir Türkiye ile beraber AB'nin demokratik güvenine ters yönde kararlar alınmaya başlanıyor. Avrupa Birliğiyle ne zaman aramız kötü olduysa ABD ile iyi olmaya başlamıştır. Son günlerde yaşanan gelişmeler de buna örnektir. Birlik, Türkiye'nin anti demokratik yollarla ilerlediğini dile getirirken Amerika Başkanı Donald Trump atılan adımları tam olarak desteklediğini dile getirmese dâhi güven endeksi artmış durumdadır. Böyle zamanlarda bilmemiz gereken uluslararası bir çıkar durumunun olma ihtimalidir. 2015 ve sonrasında Türkiye eğer isteseydi Avrupa Birliğine girmek için çeşitli adımları atabilirdi, girebilirdi ama şu soru da akıllarda olmalı: O zaman Türkiye hâlâ aynı Türkiye mi olacaktı? Bundan dolayı benliğimizi korumak için gereken kurallara uymayacağımız ortadadır. Gerektiği zamanda konjonktürel ortaklıklar için tavizler kısa süreliğine verilebilir. Bundan sonraki aşamada AB bize ne katacak ve biz onlara ne katabiliriz sorularına kafa yorulması gerekir. Artık ihtiyacımız var mı? Burada üyelik sürecinin bir alt maddesi olan "vize serbestesi" mevzusuna geçeceğiz:
Ülkeler ne kadar çok uzun vadeli çıkarlarını düşünse de kısa vadede halkı için varolurlar. Vatandaşlarının refah içinde yaşayabilmesi için gerekli adımları atma konusunda öncü olmalıdırlar. Daha önceden vize araştırmaları yaptıysanız "Schengen" ismini duymuş olabilirsiniz. Bu ismin kullanılmasının nedeni Lüksemburg'da imzalanan anlaşmanın Schengen kasabasında yapılmasıdır. Bir dipnot düşmek gerekirse Avrupa'da yapılan bir çok anlaşmanın ismi yapılan bölgenin adını almaktadır. Geçtiğimiz günlerde red oranları açıklandı. Bakmadan önce red oranlarının çok yüksek olduğunu düşünüyordum (teknik olarak bir yükselme var bu doğru). 2024 yılında 1 milyon 173 bin 917 kişi başvuru yapmış. Bunlardan 993 bin 875'i kabul edilmiş. Yani reddedilenler sadece 180 bin kişi civarında.
Dünya çok kutuplu bir yer olmaya başladı. Yeni bir süreç olarak 2023 itibariyle Türkiye Yüzyılı politikasıyla bu döneme girmekteyiz. Bu süreçte Ukrayna - Rusya, Suriye, 40 yıllık terörün bitmesi, Filistin (çok yakında inşallah) gibi bir çok durumu doğrudan veya dolaylı yoldan durumlara müdâhil olan bir ülke durumuna geldik. Bundan sonrasında ise kolay olmayacak süreçler bekliyor çünkü Dünya'nın dengesini değiştirmek isteyen bir ülke olmak istiyoruz. Buraya kadar benimle birikte olup yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim. Bir sonraki blog yazısına kadar sağlıcakla kalınız.
Avrupa Birliği üye ülkeleri nüfusu yaşlı,Türkiye onlar içi güvenli bir liman olmasına rağmen her fırsatta vize konusunda malesef tam tersi bir davranış sergiliyorlar bunun nedeni ne olabilir?
YanıtlaSilYazıda da değinildiği üzere aslında güven konusunda sorunları var. İlk önce istedikleri şey siyasi olarak Birlik’in amaçlarına göre hareket edilmesidir. Türkiye bu duruma çok ılıman yaklaşmadığı için ortada bir siyasi güvensizlik durumu var. Ekonomik olarak büyük bir darboğaz a girmedikleri sürece (Trump tarifeleri sonrası yaşanabilecek yüksek enflasyonlar) Birlik’in bu dönemde kabul etmeyeceği görünüyor.
Sil